Çok zorumuza gitse de, cenazeleri alma girişimlerimizin bedelsiz
olmayacağı ve yeni kayıpların yaşanabileceği ihtimalinin yüksek
olmasından dolayı arkadaşlarımızı alamıyorduk. Her iki arkadaşın
cenazesi bir aya yakın süre boyunca orada kaldı.
SÛR direnişi günlüğü / 3. Bölüm
Yoğurt Pazarı’na düşmanın yönelimi gerçekleşmiyordu ama ilk günden itibaren sürekli bir arayış içerisinde olan Delil arkadaş eylem gerçekleştirmeyi başarabiliyordu. Dört Ayaklı Minare’den Çardaklı Hamamı mevzisine kadar olan alanın sorumluluğunu Delil arkadaş üstlenmişti. Kendisiyle beraber yaşları 13-14 civarlarında olan birkaç arkadaş o alanın güvenliğini sağlıyordu. Buna rağmen hiçbir zaman “Arkadaş ihtiyacımız var” diye bir talepte bulunmadı.
Mazlum arkadaş yönetimde yer alan bir arkadaştı. Canlılığı ve pratik zekasıyla kolay çözüm üretebilen ve karar verebilen bir yapıya sahipti. Askeri tecrübesi çok olmamasına rağmen duvar kırıldıktan sonra aşağı inilmemesi gerektiğini belirtmiş fakat arkadaşların ısrarı üzerine kabul edip önden kendisi gitmişti. Gençlik kadrosu olan Mazlum arkadaş, hangi mevzide ihtiyaç varsa o mevzide yer alıp güç veren bir arkadaştı. Yönetimden Mazlum arkadaşın ve mevzi sorumlusu Delil arkadaşın şehadeti en ağır kayıplarımız olmuştu. Yoğurt Pazarı’nı yanındaki iki genç ile tutan Delil arkadaşın yerine 6 arkadaşın düzenlemesi yapılarak yaşanan boşluk ancak doldurulabildi. Mazlum arkadaşın yerine de Devrim arkadaşın düzenlemesi gerçekleşti.
Yaralılarımızın sayısı gittikçe artıyor, bu da bizleri zorluyordu. 13 Aralık’ta Zozan arkadaş ayağından yaralanmış ve bir aydan fazla yerde kalmıştı. Yine Nuda (Nûcan Malatya) arkadaş ayağından yaralanmış ve bir aya yakın yerde kalmıştı. İsmail (Lezgin) arkadaş ayağından yaralanmış ve bir süre dinlendikten sonra yaralı haliyle sabit bir evde sokağın denetimini almak için nöbet tutuyordu. Parça kemiğe isabet ettiğinden dolayı halen topallıyor.
Bizler için daha dar sokaklarından dolayı kırmızı çizgilerimiz diye adlandırdığımız bu hatta, düşmana daha ağır darbeler vurabilir pozisyondaydık ve öyle de oluyordu. Fakat bir sorun vardı, o da düşmanın ilerleyemedikçe tekniğe sarılıyor olmasıydı. Mevzilendiğimiz evler teker teker tanklarla vuruluyordu. Zaman ilerledikçe düşmanın kullandığı teknik de artıyordu. Ocak ayının ortalarından itibaren 60’lık havanları da kullanmaya başladığını patlamamış güllelerden anlıyorduk. Anlayamadığımız birçok bomba ve silah çeşidini de kullandığını biliyoruz fakat tam olarak hangi silahlar olduğunu çıkaramıyoruz.
08 Eylül 2016 Perşembe 08:10
SÛR direnişi günlüğü / 3. Bölüm
*
Ayrıştırmayı kolaylaştırmak adına yaptığımız açıklamaları italikle
gösterdik; bunlar dışındaki bütün cümleler, direnişçilere aittir.
Sur
Direnişi günlüğünde yaşananlara dair yazılanlar, bir arada olmanın,
aynı yolda kutsal bir yürüyüşe çıkmanın ve bu yürüyüşün çarpıcı
resimlerine dair akıllara gelenlerin en serti, en çarpıcısı ve en tarihi
olanıydı. Bu amansız saldırılara karşı büyük bir cesaret örneğiyle kafa
kafaya vermiş genç bir grubun arkadaşlıkları, birbirlerine olan
bağlılıkları ve birlikte yaşadıkları yanında bu birlikteliğin ani
gidişler ve kahramanca hikayelerle son bulması, direnişçiler için en acı
verici olanıydı. Ancak buna rağmen bu amansız direnişi sürdürmek,
gidenlerin vasiyeti gereği gitmeyi anlamlandırmanın tek yoluydu. Bu
yüzden Sur direnişi için yitirilen her bir genç adım adım örülen büyük
zaferin tarihi taşlarıydı.
Yoğurt Pazarı’na düşmanın yönelimi gerçekleşmiyordu ama ilk günden itibaren sürekli bir arayış içerisinde olan Delil arkadaş eylem gerçekleştirmeyi başarabiliyordu. Dört Ayaklı Minare’den Çardaklı Hamamı mevzisine kadar olan alanın sorumluluğunu Delil arkadaş üstlenmişti. Kendisiyle beraber yaşları 13-14 civarlarında olan birkaç arkadaş o alanın güvenliğini sağlıyordu. Buna rağmen hiçbir zaman “Arkadaş ihtiyacımız var” diye bir talepte bulunmadı.
Hazırlık dönemi boyunca tek bir mevzinin yapımıyla
ilgilenen Delil arkadaş, çatışmaların başlamasıyla birkaç gün içerisinde
bulunduğu alanı genişletip yeni mevziler yapmaya başlamıştı. Delil
arkadaş, sürekli olarak düşmanı vurmanın yoğunlaşması içerisindeydi.
Burada, yani Sur’da büyümüş ve tüm sokaklara oldukça hakimdi. 23
Aralık’ta yaşanan durum hepimizi zorlayan bir durum olmaktaydı. Mustafa
arkadaş nasıl ki Kurşunlu’dayken “sırtımız sağlamdır” diyorduysak Yoğurt
Pazarı için de Delil arkadaş aynı güveni bize veriyordu. Fakat bu sefer
durum farklı olmuştu. Seslerin okuldan geldiğine yönelik kuşkular
üzerine, düşmana darbe vurma amacıyla, Delil arkadaşın ısrarı üzerine
oldukça yanlış bir tarz ile okula girilmeye çalışılmıştı. Okulun
bahçesine bakan binanın birinci katından duvar delinerek merdiven
yardımıyla aşağı, yani okulun avlusunu gören başka bir binada
konumlanmış olan düşman, Mazlum (İsa Oran) ve Delil (Mesut Seviktek)
arkadaşları şehit düşürdü.
Duvar
delerek ilerlemenin riskleri çoktu. Duvarın arkasında nelerin olduğunu
bilmemekle beraber eğer düşman varsa dahi pusu atıp bekleyeceği
aşikardı. Çünkü duvar kırılırken neredeyse 100-150 metreye kadar kırma
sesi yayılıyordu. Aynı yöntemi defalarca kullanan düşman gücüne nasıl ki
bizler darbe vuruyorsak, aynı şekilde düşmanın da pusuda bekleyip darbe
vuracağını tahmin edebilmek gerekiyordu. Cenazeleri almak için çok
uğraşılmasına rağmen düşmanın pusuda bekliyor olması buna engel oldu.
Diğer yandan düşmanın cenazeleri aldığı bilgisinin bir şekilde yayılmış
olması, yeni girişimler yapmamızı engellemişti. Düşman cenazeleri
almamış ve pusuda beklemeye devam etmişti. Arkadaşlar Aralık ayının
23’ünde şehit düştü, cenazelerin alınmadığını 10 Ocak gibi fark ettik.
Her iki arkadaş da ilk şehit düştükleri pozisyondaydı ve yağan kardan
dolayı simaları tam olarak seçilemiyordu. Mazlum arkadaşın silahı bir
sopanın yardımıyla alınmıştı. Cenazeleri alabilmek için tekrardan
harekete geçildi fakat düşman pusuda beklemeye devam ediyordu. Çok
zorumuza gitse de, cenazeleri alma girişimlerimizin bedelsiz olmayacağı
ve yeni kayıpların yaşanabileceği ihtimalinin yüksek olmasından dolayı
arkadaşlarımızı alamıyorduk. Her iki arkadaşın cenazesi bir aya yakın
süre boyunca orada kaldı.
Mazlum arkadaş nerede ihtiyaç varsa oradaydı
Mazlum arkadaş yönetimde yer alan bir arkadaştı. Canlılığı ve pratik zekasıyla kolay çözüm üretebilen ve karar verebilen bir yapıya sahipti. Askeri tecrübesi çok olmamasına rağmen duvar kırıldıktan sonra aşağı inilmemesi gerektiğini belirtmiş fakat arkadaşların ısrarı üzerine kabul edip önden kendisi gitmişti. Gençlik kadrosu olan Mazlum arkadaş, hangi mevzide ihtiyaç varsa o mevzide yer alıp güç veren bir arkadaştı. Yönetimden Mazlum arkadaşın ve mevzi sorumlusu Delil arkadaşın şehadeti en ağır kayıplarımız olmuştu. Yoğurt Pazarı’nı yanındaki iki genç ile tutan Delil arkadaşın yerine 6 arkadaşın düzenlemesi yapılarak yaşanan boşluk ancak doldurulabildi. Mazlum arkadaşın yerine de Devrim arkadaşın düzenlemesi gerçekleşti.
Devrim
(Raman) arkadaş yönetim düzeyinde direnişte yer alan bir arkadaştı. İlk
gelişinde Hasırlı mevzisindeki pratiğe dahil oldu. Çok alanı dolaşıp
tanıma fırsatı ve yine şehir savaşının nasıl olduğunu anlama fırsatı
bulamadan çatışmalara dahil oldu. İlk başlarda kısmi bir yalpalanma
durumu yaşasa da kısa sürede en aktif katılımın sahibi olan ve büyük güç
veren arkadaşlardan olmayı başardı.
Ararat arkadaş ısrarla suikastçi olmak istiyordu
22
Aralık’ta Ararat arkadaş (Serhat Doğan) şehit düştü. Direnişin başından
itibaren sürekli karnas silahını kullanmak için ısrar eden bir
arkadaştı. Silah verildikten birkaç gün sonra Çardaklı tarafında binanın
çatısına çıkarak 3-4 mermi atan ve orada yerinin deşifre olmasından
dolayı başından vurularak şehit düşen Ararat arkadaşın cenazesi dışarı
çıkartıldı. 20 gün boyunca çatışmaların ve düşman saldırısının hiç
durmadığı sağlık ocağı mevzisinde en moralli katılımı sağlayan Ararat
arkadaş, ısrarla suikastçi olmak istiyordu.
Bu temelde isteği yerine getirildi. Çatılardan suikast yapmak çok çok riskliyken bir yerine birden fazla mermi atılmış ve yer deşifre olmuştu. Düşman ilk günden beri sürekli çatıları tararken, kendisi için hedef haline getirirken, kullanılmaya çalışılması ya anlık olmalıydı ya da hiç kullanılmaması gerekmekteydi.
Bu temelde isteği yerine getirildi. Çatılardan suikast yapmak çok çok riskliyken bir yerine birden fazla mermi atılmış ve yer deşifre olmuştu. Düşman ilk günden beri sürekli çatıları tararken, kendisi için hedef haline getirirken, kullanılmaya çalışılması ya anlık olmalıydı ya da hiç kullanılmaması gerekmekteydi.
Mardinkapı
Okulu’nun bir karakol gibi kullanılmaya başlanmasından sonra düşman,
Yenikapı taraflarına doğru ilerlemeye başlamış ve aramızda özgün mevzi
olarak adlandırdığımız mevziye çift taraflı saldırı başlatmıştı. 2 metre
genişliğinde ve 2 metre yüksekliğindeki mevzi, birkaç tank atışından
sonra dağılmıştı. Düşmanın yeni hedefi Süleyman Nazif Okulu’ydu ve okula
doğru ilerleyişini iki hattan gerçekleştiriyordu. Birinci hat için
geniş cadde bulunurken, ikinci hat için özgün mevzinin olduğu dar
sokaktaki evler tank atışları ile yıkıldıktan sonra kepçe ile temizlenip
cadde haline getiriliyordu. Zırhlı aracın dahi geçemediği sokaktan tank
geçirilip okula varıldı. An be an düşmanın ilerleyişi geciktirilip
darbe vurulmaya çalışılırken 30 Aralık’ta Devran arkadaşın (Ramazan
ÖĞÜT) şehadeti yaşandı. En genç arkadaşlardan biri olan Devran arkadaş,
gece dürbünü ile caddeyi kontrol ederken başından vurulmuş ve şehit
düşmüştü. Caddenin kullanılmaması gerektiği konusundaki tüm uyarılara
rağmen kullanılmış ve aynı gece Kasap arkadaş da sağ bacağından ağır
yaralanmıştı. Kasap arkadaşın hayati tehlikesi yoktu fakat bacağındaki
kemikler kırılmıştı.
İlerleyişimiz duvarlar delinerek sürüyordu
Yaralılarımızın sayısı gittikçe artıyor, bu da bizleri zorluyordu. 13 Aralık’ta Zozan arkadaş ayağından yaralanmış ve bir aydan fazla yerde kalmıştı. Yine Nuda (Nûcan Malatya) arkadaş ayağından yaralanmış ve bir aya yakın yerde kalmıştı. İsmail (Lezgin) arkadaş ayağından yaralanmış ve bir süre dinlendikten sonra yaralı haliyle sabit bir evde sokağın denetimini almak için nöbet tutuyordu. Parça kemiğe isabet ettiğinden dolayı halen topallıyor.
Süleyman
Nazif Okulu hattına çekilmenin sebebi yine hattımızın kesilmesi ve
arkadaşların darbe yeme ihtimalinin yüksek olmasından dolayıydı. Yeni
hattımız Sağlık Ocağı, Süleyman Nazif ve Mardinkapı Okulu şeklindeydi.
Düşman, saldırılarını paralel bir şekilde ilerletmeye çalışıyordu.
Yılbaşı gecesi oluşan bu yeni hat bir çizgi halinde doğusunda (Yenikapı
tarafı) düşman, batısında bizlerdik. Saldırının esas yönü doğudan
gelişirken, diğer yönlerden de düşmanın saldırı hazırlıkları
gelişiyordu. Bugünlerde havanın kar yağışlı olmasından keşif uçakları
uçuşlarını yapamıyordu. Bu fırsatı düşmana darbe vurma ve alanımızı
genişletme temelinde kullanmaya çalışmak etkili oldu. Yoğurt Pazarı,
Dört Ayaklı Minare ve Emniyet Fırını hattımızı Gaziler Caddesi’ne doğru
-düşmanın mevzilerine doğru- ilerletmeyi esas alıyorduk. İlerleme, duvar
delmek temelinde gerçekleşiyordu.
Kaçan düşmanın geride bıraktığı malzemeler
Sur
direnişi süresince Türk ordusu, boyutları iç savaşı da aşan bir düzeyde
ordunun da dahil olduğu kapsamlı saldırılarını sürdürürken özel savaşı
da etkili kullanıyordu. Özellikle yaşadığı ağır kayıpları, ölü sayısını
gizliyor ve medya aracılığıyla her gün süslü hikayelerle kazanılmış
sahte zaferler inşa ediyordu. Buna karşı Sur direnişçileri silah ele
geçirmeyi önemsiyorlardı. Ele geçen her silah sonuçta kayıpların
kanıtıydı. Şehir savaşının silah ele geçirmeye imkan sunmayan
koşullarına rağmen direnişçiler, özellikle direnişin son süreçlerinde
çok sayıda silah ele geçirmişti.
Buna
karşı Sur’da ağır kayıplar veren AKP ve onun savaş güçleri birebir ve
göğüs göğse çatışmadan tümüyle kaçınıyor, tekniğe dayalı yıkıcı bir
savaşı tırmandırıyordu. Mahalleler ve sokaklar artık obüs ve havan
atışlarıyla da dövülmeye başlanmıştı. Yine direnişçilerin tam olarak
çözemediği ve savaş suçu kapsamında sayılabilecek yeni silahlar Sur
üzerinde deneniyordu.
Düşmanın
üzerinden silah kaldırma bir hedef olarak sürekli gündemimizdeydi. Kar
yağışı fırsat bilinerek yapılan operasyonlarda düşmanın önceden girdiği
hatlara girildi ve daha önce yaşanan çatışmalarda düşmanın kaçarken
geride bıraktığı bir melez silahı, termal dürbünüyle beraber ele
geçirilmişti. Bu tüm arkadaşlarda büyük bir moral oluşturmuş ve silah
kaldırma hedefini daha da güncelleştirmişti. Şu an (67. gün) itibariyle
düşmanın 4 melez, 2 termal dürbünü, 2 kalkan, yaşamsal malzemeleri ve
birkaç çantası ele geçirildi. Cenazeler ile henüz tam temas sağlanmamış
da olsa kaçan düşmanın geride bıraktığı malzemeler moral güç oluşması
açısından önemliydi.
Düşman ilerleyemedikçe tekniğe sarılıyordu
Düşmanın
Süleyman Nazif Okulu’nun içine girebilmesi için öncelikle boşaltmış
olduğumuz alanlarda operasyon yapıp bizlerin oralarda olup olmadığını
netleştirmesi gerekmekteydi. Bırakmış olduğumuz birkaç basmalı mayınımız
düşmanda patladı ve ilerleyişini daha temkinli yapmaya zorladı. Bu da
bize zaman kazandırıyor ve yeni hazırlıklarımızı güçlendirmemizi
sağlıyordu. Mardinkapı Okulu’nda yaptığımız hatayı tekrarlamayıp bu
sefer okulun içine de mevzilenilmişti. Düşmanın okula girişi
beklediğimizden daha uzun süreyi almış ve ancak 9. gün (Süleyman Nazif
Okulu’na çekilişimizin 9. günü) bu gerçekleşmişti.
Bizler için daha dar sokaklarından dolayı kırmızı çizgilerimiz diye adlandırdığımız bu hatta, düşmana daha ağır darbeler vurabilir pozisyondaydık ve öyle de oluyordu. Fakat bir sorun vardı, o da düşmanın ilerleyemedikçe tekniğe sarılıyor olmasıydı. Mevzilendiğimiz evler teker teker tanklarla vuruluyordu. Zaman ilerledikçe düşmanın kullandığı teknik de artıyordu. Ocak ayının ortalarından itibaren 60’lık havanları da kullanmaya başladığını patlamamış güllelerden anlıyorduk. Anlayamadığımız birçok bomba ve silah çeşidini de kullandığını biliyoruz fakat tam olarak hangi silahlar olduğunu çıkaramıyoruz.
‘Orada biz kalırız’
Savaşı
kazanılır hale getirenin fedakarlık olduğunu belirtiyordu, YPS
direnişçileri. Feda etmek, fedakarlıkta bulunmak, arkadaşının önüne
geçmek, arkadaşını sırtlamak, arkadaşın için savaşmak... Bunlar
anlatılmayı hak eden bir direnişin en temel harcıydı. Sur Direnişi,
bunların yüzlerce örneği ile doluydu. Özellikle direnişin büyük komutanı
Çiyager için anlatılanlar ve günlüğün teyit ettikleri, Çiyager’i tarihi
bir direniş komutanı haline getiren temel vasıflardı. O çatışma
ortamında mevziden mevziye koşan, arkadaşlarının sorunlarına çare bulan,
deyim yerindeyse direnişi çekip çeviren, iki sözüyle zifiri bir
karanlık gibi çöken karamsarlığı yerle bir edip büyük bir mücadele etme
coşkusu yaratan Çiyager, bu direnişin bayrağı olmayı böylelikle hak
ediyordu. Çiyager gibi onlarca direnişçi bedel ödemede en birinci
olmanın erdemiyle mevzilerinde direnişlerini sürdürdü.
Doğu
hattımızın en solunda, Sağlık Ocağı mevziimiz olan binada Agir (Velat
Bilen) arkadaş sorumluluğunda olan arkadaşlar, sağa doğru Rêber, Cahit
ve Felat arkadaşların kaldığı bina, okulun arka tarafında Xerzî, Ş.
Yılmaz (Turgay GİRÇEK), Delal, Berivan, Sarya arkadaşlar ile birlikte 15
civarında arkadaş yer alıyordu. Bu cephenin sorumluluğu Şîlan
arkadaştaydı. Fakat çatışmaların başından itibaren sürekli çatışmaların
en yoğun olduğu cephede Çiyager arkadaş birebir yer alıyor ve mevzilerde
arkadaşlar ile birlikte nöbete dahi katılarak büyük güç veriyordu.
Süleyman Nazif Okulu’nun sağındaki evlerde mevzilenmiş olan bölgeye
Delal, Berivan ve Sarya arkadaşların düzenlemesi gerçekleşmişti. O
evlere bir yandan tank vururken bir yandan da düşmanın sızma ihtimalinin
yüksek olduğu evlerdi. Her üç arkadaşın da “Orada biz kalırız” diyerek
öneri yapmaları örnek bir duruştu.
Yüreğine kötülük uğramamış Sarya arkadaş...
Sarya
arkadaş, en genç kadın yoldaşlarımızdandı ve savaş tecrübesi ya da
herhangi bir eğitim alma durumu yoktu. Fakat düşmanı vurma istemi ve
cesareti örnek alınacak bir duruştu. Henüz kötülüğün uğramadığı temiz
yürekli Sarya arkadaşa, başına taktığı kırmızı bezden dolayı ‘kızıl
ordu’ diye hitap edilmeye başlanmıştı. Sokaktaki düşmanın
hareketliliğini gözetlemek için başını pencereden çıkararak bakmanın
tehlikeli olduğunun anlaşıldığı ve uyarıldığı bir dönemde pencereden
ayna kullanılmadan bakılmış ve Sarya arkadaş başından vurulmuştu. 8
Ocak’ta yaşanan şehadetin dersleri büyüktü.
Başından
beri tuttuğumuz alan, Süleyman Nazif Okulu’nun da düşmanın eline
geçmesiyle yarı yarıya oluyordu. TC devleti işgal edilmemiş yeni
topraklara saldırır gibi tüm ordusu ve tekniğiyle saldırıyor ve teslim
almak için tüm yol ve yöntemleri deniyordu. Kendi askeri gücünü ortalama
10 günde bir değiştirip yenilerken bizler, verdiğimiz yaralı ve
şehadetlere rağmen daha fazla direnmeyi esas almak zorundaydık.
“Ablukaya al, elektriğini kes, ordunun tüm cephanesini istediğin kadar
kullan, oradaki direnişçiler lojistiksiz kalsın ve teslim olsunlar”
üzerinden yapılan hesaplar tutmuyor ve direniş bir türlü kırılamıyor, bu
da düşmanımızın öfkesini her geçen gün arttırıyor ve daha çılgınca
saldırılar yapmasına sebep oluyordu. Varsın kudursunlar, direniş
kırılmayacaktır.
Patlamadı ki!
Doğudan
(Yenikapı tarafından) saldırılarını yoğunlaştıran düşmana ağır darbeler
vurulmaya devam ediliyordu. Bir binaya giren düşman ile sıcak temas
sağlanmıştı. Kürt askerlerin ve korucuların konuşturulmasıyla teslim ol
çağrıları Kürtçe yapılırken arkadaşlar teslim ol çağrılarını iade edip
sonuna kadar direnileceğini Türkçe belirtiyordu. Düşmanla bu şekilde
birçok diyalog kuruldu.
Sınırlarımızı birçok zaman sadece bir duvar oluşturuyor ya da dar bir sokak. Atılan ve patlamayan el bombalarını birbirimize iade ediyor ve “patlamadı ki” diye düşmanla alay ediliyor ve tahrik ediliyordu. Sokak kullanılarak karşıdan karşıya geçişler için asılan perdelerin arkasından koşarak geçişler sağlanmaya çalışılıyordu. Sokaklar artık daha tehlikeli olmaya başlıyor. Bunun için Paşa Hamamı kapısından (Yenikapı Sokak’tan) sokağın diğer tarafına yarı yer altı bir geçiş tüneli yapıldı. Tankın vuruşlarına karşı da tedbir olarak düşünülmüştü.
Sınırlarımızı birçok zaman sadece bir duvar oluşturuyor ya da dar bir sokak. Atılan ve patlamayan el bombalarını birbirimize iade ediyor ve “patlamadı ki” diye düşmanla alay ediliyor ve tahrik ediliyordu. Sokak kullanılarak karşıdan karşıya geçişler için asılan perdelerin arkasından koşarak geçişler sağlanmaya çalışılıyordu. Sokaklar artık daha tehlikeli olmaya başlıyor. Bunun için Paşa Hamamı kapısından (Yenikapı Sokak’tan) sokağın diğer tarafına yarı yer altı bir geçiş tüneli yapıldı. Tankın vuruşlarına karşı da tedbir olarak düşünülmüştü.
Yönetimden
Nuda (Nûcan Malatya) ve Delil arkadaşlar da yaralıydı. Delil arkadaş 5
Ocak’ta yaralanmış ve 10-12 gün dinlenmek zorunda kalmıştı. Yönetim
düzeyinde yaralanmalar hem arkadaşların moralini etkiliyor hem de
denetimin zayıflamasına neden oluyordu. Yaralı arkadaşlar da bu durumu
bildiğinden psikolojik olarak rahat olamıyorlardı.
YARIN:
* Efsane YPS şehidi: Yılmaz
* Xerzî arkadaşın halayı
* İki taktik
Doğan ÇETİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder