10 Eylül 2016 Cumartesi 17:26
SÛR direnişi günlüğü - 5. Bölüm
Direnişin 66. günü... (5 Şubat 2016) Kurşunlu ve Yoğurt Pazarı cephesi birkaç arkadaşın duyarsız yaklaşımından dolayı 3 Şubat akşamı tümden bırakılmak zorunda kalındı. Çiyager arkadaşın uzun süredir bizzat kendisinin üzerinde durduğu ve düşmana çok ağır darbelerin vurulduğu bu cephe hattının kesilmesinden dolayı Dört Ayaklı Minare ve Emniyet Fırını cephesine (son cephe) geçildi. 3 Şubat’ta Kurşunlu cephesinde (Paşa Hamamı civarı) düşmana vurulan darbede en az 8 asker öldürüldü ve operasyona katılan komutanların isimlerinin yer aldığı belge, bazı yaşam malzemeleri ile birlikte ele geçirildi. Belgeden operasyonun ismini öğreniyoruz. Bayrak - 12 Sur Operasyonu.
Alanımız daraldıkça daralıyor. Düşman bundan cesaret alarak daha sert yönelimlerini geliştirirken teslim ol çağrılarını daha sık yapmaya başladı. Tabii her zamanki gibi çağrılara ateşle karşılık veriliyor. Bugün yaşanan çatışmalarda da düşmanın en az 6 ölüsü var.
2 Şubat’ta Kıvırcık (Cihat Morgül) arkadaş havan parçasıyla ağır yaralandı ve 4 Şubat günü şahadete ulaştı. Sırtından aldığı parça karın bölgesinde kalmıştı fakat durumu iyi görünüyordu. 2 gün sonra yaşanan şehadetin nedeni beyin kanaması olabilir diye tahmin edilmekte. Kıvırcık arkadaş direnişin başından beri mevzilerde olan ve Ş. Delil (Mesut Seviktek) arkadaşın yanında kalan en genç yoldaşımızdı. Ş. Afat’ın yanına defnedildi.
İnsan hayatının en basit gereksinimlerinden bile yoksunluk büyük sıkıntılara yol açıyor. En basitinden yaşamak bile olanak istiyor. Tüm bunların yokluğunda bir de direnmek gibi tarihi bir görevi varsa insanın... Binlerce katilin, büyük imkanlarla donatılmış bir gücün devasa tekniğine karşı direnmek, ayakta kalmak, bir onur ve insanlık borcuysa eğer... Yokluk gerçekten yenilmesi ve savaşılması kaçınılmaz bir zaruret gibi kalıyor. Yokluğa karşı, imkansızlığa karşı direnmek ve direnerek destan yazmak ve bunlara rağmen üstüne yürüyenlere diz çöktürmek, pişman etmek... Sur Direnişi için anlatılması en önemli yanlardan biri.
Xemgîn Roj’un da dediği gibi bu adil olmayan şartlarda, bu her tarafı kalleşlikle sarılı bir pusu ortamında direnmek, ayakta kalmak, teslim olmamak ve yüzyıllarca anlatılacak bir kahramanlığın insanı olmak, gerçek zaferin ta kendisi.
Bugün saat 7:30 gibi Agir (Velat Bilen) arkadaş çatışma deliğinden bakmaya çalışırken suikast ile şehit düştü. Başından aldığı darbe nedeniyle yaşama şansı bu koşullarımızda yoktu. Yoldaşını yaşatamamanın çaresizliğini tekrardan derinden yaşadık. Agir yoldaş gençlik kadrosuydu ve düzenlemesinin yapılması için beklerken abluka başlamış ve buradaki direnişe en aktif katılan, sessizliğiyle, sakin ve soğukkanlılığıyla, yine cesaretiyle en zor kalınan mevzilerde kalmış ve kaldığı mevzilere güç veren bir duruşa sahipti. Bir ay boyunca kimsenin uğramaya cesaret edemediği ve Agir’ın binası diye bilinen Sağlık Ocağı‘na yakın mevzide kalmış ve düşmanın girişine izin verilmemişti. Kendisine ait özel hiçbir şeyi olmayan, şikayet etmeyen, neresi olursa orada en iyi katılımı sağlayan bir arkadaş olan Agir yoldaşı defnettik.
Arkadaşların moralini şehadetler etkilese de düşmana vurulmak istenen darbenin öfkesi de artıyor. Agir yoldaşın şehit düştüğü mevzide öğlen saatlerinde intikamı alınırcasına düşmana darbe vuruldu. Ve cenazeler dahi alınmaya çalışıldı. Düşmanın yoğun taraması ve sis bombaları, yine arkadaşların yanında cenazeleri çekecek çengelin olmaması buna engel oluyor.
Direnişin 67. günü... (6 Şubat 2016) 2 Aralık’ta başlayan çatışmaların 67. gününü geride bırakırken yağmur sayesinde saldırının az olduğu bir gün geçirildi. Daha çok düşman teknik kullanırken, bizler de sıcak çatışmalar için hazırlık yapıyoruz. Duvar delme temelinde geçiş hatları oluşturulurken, çatışma mevzileriyle de savunma güçlendirilmeye çalışılıyor. Aralık ayı tamamen yağışsız geçmişti. Ocak ayı başlarındaki yağışlar döneminde hem düşmana ağır darbeler vurulmuştu hem de düşmanın saldırıları yavaşlamıştı. Yağışlı hava bizler için en büyük fırsattı. Çünkü düşmanın keşif uçakları ve helikopterleri çalışmıyordu. Havadan keşif yapamayan düşman, ilerleyişini de gerçekleştiremiyordu. Önünü havadan keşfedemeyen düşman, tanklarla ve diğer tekniğiyle evleri ve apartmanları bombalayıp yerle bir ediyor.
Hogir Amed’in günlüğe notu
“Arkadaş! Şansa bak. Savaşın başında 49 gün boyunca Kurşunlu Camii ve minaresini koruyorduk, 64 günden sonra Katolik Kilisesi ve çan kulesini koruyoruz!”
Devrimci Selam ve Saygılarımla...
Mustafa Yılmaz (Hogir Amed)”
Direnişin 69. günü... (8 Şubat 2016) Havanın yağışlı oluşundan dolayı dün de gün boyu düşmanın saldırıları çok kısıtlıydı. Fakat bugün sabahtan itibaren güneşli havayı fırsat bilen düşman, helikopter desteğinde çılgına dönmüş deli danalar gibi her taraftan yine ağırlıkta teknik kullanarak saldırılarını başlattı ve akşama kadar aralıksız devam etti. Hiçbir zaman bu dönemde istediğimiz kadar yağışlı havanın olmasını istememiştik. Açık hava eşittir keşif helikopteri, Heron ve Dron (minyatür keşif uçağı), durum böyle olunca güneşli havaları hiç ama hiç istemiyoruz.
Yaralılar için bir umut: Kilise tüneli
Direnişin 70. gününde Sur’daki direnişin kahramanları için en zorlayıcı konulardan biri olan yaralıların durumuna dair bir umut ışığı doğacaktı. Direnişin ilk gününden bu yana mahalleden çıkmayı, bu ablukadan kaçarak kurtulmayı akıllarına bile getirmeyen Sur direnişçileri için yaralıların kurtarılması, direnişin sağlıklı bir şekilde ilerleyişi için vazgeçilmezdi. Bunun için bilgisi alınan bir tünelin varlığına dair Xemgîn’in de ifade ettiği gibi iğneyle kuyu kazarcasına bir çalışma yürütülecekti.
Ancak yer alanlar anlayabilir
Direnişin 70. günü... (9 Şubat 2016) Alanın daralmasıyla bağlantılı olarak hareket kabiliyetimiz azalıyor. Bir yandan tank kendisine yeni saldırı açıları oluştururken bir yandan yaralılarımızın durumu ve dışarıyla hiçbir bağlantımızın olmayışı zorlu dönemin ifadesi olabilir. Tank vuruyor, yıkıyor ve kepçe temizleyip yeni caddeler oluşturuyor. Elimizde hiç mayın kalmadı. Düşmana en uzak mesafemiz (yani orta alanın) 150 metre kadardır. Ne olursa olsun, son muhteşem olacaktır. Hepimizin şehit düşme ihtimali neredeyse kesindir. Bunu biliyoruz. Bunu değiştirme olasılıkları neredeyse yok. Bu deftere bir şeyler yazmamızın sebebi de budur. Burada yaşananların özetinin özeti de olsa birkaç kelime de olsa bilinmesi için, anlaşılmak ve bilinmek için yazıyoruz. Dışarıdan pek anlaşıldığımızı zannetmiyoruz. Her bir günü yıl gibi gelişen bu direnişi ancak ve ancak burada yer alanlar anlayabilir.
Direncimiz kırılmadı, kırılmayacak. Özgürlük hareketinin esas kadroları olarak muhteşem bir şekilde direneceğimizi biliyoruz. Hepimiz şehit düşsek de bu adaletsiz savaşın kazananının bizler olduğunu, olacağını biliyor ve inanıyoruz. Bundan sonraki günleri yazma fırsatı dahi olmayabilir ama Çiyager arkadaşın dediği gibi “son ne olursa olsun muhteşem olacaktır.”
Yaşarsak bu direnişin romanını yazmak ya da filmini çekmek isterdik. Belki o zaman daha iyi anlaşılabilirdik. Anlaşılmıyoruz derken yalnız olmadığımızı, dünya çapında gözlerin üzerimizde olduğunu biliyoruz ama burada yaşananları değiştirmeye yetecek ne yapılıyor?
Anonslarla psikolojik savaş
Sadece Sur direnişinde değil Kürdistan’ın birçok bölgesinde öz yönetim direnişleri temelinde geliştirilen direnişlerde AKP savaş rejiminin sonuç almak istediği en önemli noktalardan biri direniş alanlarındakileri teslim alabilmekti. Bunun için alanlarda mahsur kalan yaşlı ve çocuk yaşta insanları bile kullanarak teslim olma mizansenleri yaratıldı. Ancak Sur günlüğünden de anlaşılan odur ki direniş alanlarındakilerin hiçbiri teslim olmadı, teslim olmayı tartışmadı.
Sur Direnişi’nde de direnişin son günlerinde artan teslim ol çağrılarına hem kendince yöntemlerle hem karşı saldırılarla cevap veren YPS direnişçileri, JÖH-PÖH-DAİŞ-Ordu karmasından oluşan AKP güçlerine beklediklerini vermedi.
Direnişin 72. günü... (11 Şubat 2016) Düşman anonslarla yoğun psikolojik savaş yürütüyor. “Silopi’yi ve Cizre’yi temizledik, sizleri de cehenneme göndereceğiz. Yaşamak istiyorsanız teslim olun” gibisinden çağrılar yapıyor. Dün Dört Ayaklı Minare cephesinden yoğun saldırıları gelişti. Buralardaki sızma girişimlerinden ağır darbeler aldılar. Bir eve giren askerlerden biri öldürüldü ve cenazesi yerde kaldı. Cenazeyi almak için yoğun gaz, el bombaları ve sis bombası kullanan düşmanın cenazeyi almak için gelen iki askeri daha vuruldu ve 3 cenaze de uzun süre denetimimizde kaldı. Daha sonra ilk öldürülen askerin cenazesini çengel atarak alan düşman, diğer cenazesini de almaya çalışırken mayın patladı. Sabaha kadar hem düşman hem de biz cenazelerin üzerinde nöbet tuttuk. Cenazeleri almak için bizler de çengel attık ama duvarın engel olmasından dolayı alamıyorduk. Aynı şekilde düşman da cenazeleri alamıyordu. Onlar için de merdiven engeldi. Bu seferki askerler farklıydı, hiçbir şekilde ne bağırıyor, ne de küfür ediyorlardı. İki gündür aynı yerde (cenazelerin olduğu yerde) nöbet tutuluyor, halen bir cenazenin orada olduğunu tahmin ediyoruz.
Pusu ihtimalinden dolayı cenazelerin düştüğü yere tam olarak bakamıyoruz. Aynı şekilde biz de pusuda beklediğimizden düşman cenazesini alamıyor. Bir cenazesini halen alamamış olma ihtimali yüksektir. Çünkü düşman darbe yediği yerde hemen tanrısını (tank) getirtip o yeri vuruyor ve yerle bir ediyor. Fakat rahatlıkla tankın vurabilme açısı olmasına rağmen halen ciddi bir saldırıyı gerçekleştirmedi. Tanktan korunabilmenin en iyi yolu evlerde konumlanmış olan düşmana yakın olmaktır. Tank bir yeri vuruyorsa, oraya o anda düşman ne sızma yapabilir ne de oralara yakındır. En iyisi sağlam bir yere (bodrum gibi) çekilip tank atışlarının bitmesini beklemektir. Dünden bu yana 6 arkadaş yaralandı. Armanc arkadaş tank atışlarından ağır yaralandı. Harun arkadaş bomba atar ile, yine 4 arkadaş da mermi ile yaralandı. Jiyan arkadaş da başından yaralandı (mermi sıyırıp geçiyor). Toplam yaralı sayımız 15’i bulurken 6’sı ağır yaralıdır. Bu 6 arkadaş uzun süre çatışmalara katılabilecek düzeye gelemeyecek durumdalar. Yine birçok arkadaş yaraları taze olmasına rağmen mecburiyetten dolayı mevzilere gidiyor.
Teslim ol çağrılarına yanıt
İlaçlar tükenmek üzere. Yaralar uyuşturucu iğne olmadığından uyuşturulmadan normal iğne ve iplikle dikilmek durumunda. Haliyle yaralılar ikinci büyük acıyı tedavi edilirken yaşıyor. İleride un sorunu yaşayacağımız kesin görünüyor. Kuru gıda sorunu pek yaşanmasa da ekmek sıkıntısı şimdiden yaşanıyor. Sigara ve tütün zaten son demlerini yaşıyor. 20 yıl önce üretilmiş ve tesadüfen bulunan bir çuval Maltepe sigarası, Marlboro içiliyormuşçasına değerli halde. 50 gündür elektrik olmamasına rağmen halen dolaplarda bozulmamış et ve kızartmalara rastlanmakta. Rêber arkadaş bir yandan düşmanın cenazeyi alamaması için nöbet tutarken bir yandan da halen yaşamakta olan tavukların peşine vermiş ve düşmana 20 m. uzaklıkta akşam yemeği hazırlamanın derdindedir. Akşam yemeği alanımızda sağlam fırın kalmadığından yağda kızartılmış ekmeklerle Rêber arkadaşın kestiği tavukların haşlanmasıyla afiyetle yendi. Kokunun düşmana gitmesi için de kemikler közün üstüne atıldı. Düşmanın teslim ol çağrılarına yanıt bu kokuyla verilmiş oldu. Kaybedecek bir şeyimiz yok. Madem öyle, kendimizle birlikte sizlerden de bol bol götürmemiz en iyisidir.
Tatlı bir tebessüm yüzlerde beliriyor, espriler peşi sıra birbirini takip ediyor ve arkadaşlar moral depoluyor. Ama düşmana ne kadar ağır bir darbe vurulsa da 5 dakika sonra kaygılarımız bizleri düşündürtüyor. En büyük kaygımız da yaralılarımızdır. Son mermiye kadar direneceğiz ama ağır yaralılarımız ne yapacak? Neredeyse tek derdimiz olan yaralarımız ve daha da artacak olan yaralılarımıza bir çözüm lazım. Tünel hayali sudan dolayı suya düştü. Oysa ki yaralılarımız için derman olabilirdi...
Perdenin açılması gerekiyordu...
Direnişin 81. günü... (20 Şubat 2016) 12 Şubat’ta Köprülü Sokağı’ndan (en geniş ve uzun sokak) geçerken Botan arkadaş (Erhan Keskin) şehit düştü. Caddenin altından kazdığımız geçiş tünelinin henüz bitmemiş olmasından dolayı geçişler caddeden yapılıyordu ve henüz düşmanın keskin nişancılarına hedef olunmamıştı. Botan arkadaşın şehadeti caddenin artık kullanılmaması gerektiğini bizlere acı bir şekilde gösteriyordu.
Cenaze caddenin kenarında kalmış ve ulaşmak için duvarların delinip en yakın noktaya gidilmesi gerekiyordu. Fakat düşmanın yoğun bombaatar kullanması, delinmesi gereken duvarların delinmesini engelliyordu. Cenaze 10 saate yakın sokakta kaldı. Aynı anda caddeden geçişin sağlanması için perde asılmaya çalışılıyordu. Bu çalışma yapılırken sadece kolu pencereden görünen Lezgin arkadaş keskin nişancının hedefi olmuş ve Lezgin yoldaşın elindeki ip yine düşmüştü. Kolundan yaralan (sağ kol) Lezgin arkadaş, ikinci defa yaralanmış oluyordu. Perde asma çalışmasını da engellemeye çalışan düşman önceki gün uzun süre denetimimizde kalan cenazelerinin intikamını almak ister gibiydi. Lezgin arkadaşın yaralanmasının hemen ardından Delil arkadaş da bomba atar ile ağır yaralanmış ve kan kaybediyordu. Hastane caddenin diğer tarafındaydı ve perdenin kesinlikle açılması gerekiyordu. Botan arkadaşın cenazesine ulaşıp almaya çalışırken iki arkadaş da yaralı vermiştik. Alttan kazılan tünel (10 metre uzunluğunda) gecenin geç saatlerinde ancak bitirilebildi. Uzun süredir yapımına başlanmasına rağmen ancak bedel verildikten sonra tamamlanabildi.
13 Şubat’ta Diyar (M...han Yılmaz) arkadaş Emniyet Fırını tarafında (fırın ile kilise arasındaki sokakta) bomba atar ile şehit düştü. Diyar ve Botan arkadaşların cenazeleri olduğu gibi yan yana Agir arkadaşın cenazesinin yakınına defnedildi. Kimlikleri bir kavanoza konulup başuçlarına yerleştirildi.
Yazmalı, yiğitleri yazmalı
Yazmalı, yiğitleri yazmalı, onları okumalı ki insan insanlığını hatırlayabilsin. Bir melek kadar temiz yürekli, kaygısızca, kendilerini tüm benlikleriyle partiye katan yoldaşlar unutulmamalı. Direnişin sembolleridir onlar, aynı günde şehadete ulaştılar. Korkusuzca düşmana saldırmanın ve dimdik durmanın adı oldular. Kadın ve erkeğin en anlamlı yoldaşlığını aynı yolda özgürlük uğruna kendilerini siper etmenin yoldaşların yoldaşı olmanın gereğini en iyi sizler yaptınız. Kurşunlu denildi mi sen anılırdın, sırtımız sağlamdır, derdik. Sen neredeysen orada düşman ilerleyemezdi. Bunun için Katolik Kilisesi’nin savunmasını yapmanı istedik, hani sen de yazmıştın ya işte umutlarımızın savunuculuğunu sen yapacaktın. Kuzey karargah komutanı General Maksimus... Bizleri bırakıp gitmen için henüz erkendi. Gittin ve yasını tutacak zamanımız yok, düşman kalleşçe saldırıyor ve kendimizi savunmamız için daha çok çalışmamız gerekli. Ama merak etme kısa zamanda yanında olacağız. Bu, umudumuzu yitirdiğimiz anlamına gelmez, bu gerçekçi yaklaştığımızdandır. Muhteşem sonun son demlerinde daha fazla yanımızda kalman gerekiyordu. Ama acele ettin. Esprilerini, hoş sohbetini, moralli katılımını kendimize örnek alacağımızı bilmelisin Hogir (Mustafa) yoldaş. Ne yazık ki seni uzun uzun yazacak, anlatacak zamanımız yok. İçimizi en çok acıtan da budur. Tüm yönlerinle seni yazmak, günlerce durmadan herkese anlatmak isterdik. Ama neylersin ki dört bir yanımız puşt zulası ve durmadan yaklaşmakta.
Yoldaşların yoldaşı Berivan (Mizgîn Asya Taşçı) yoldaş peki ya sana ne demeli? Militanca duruşunu, düşmana olan öfkeni nasıl anlatmalı. Sürekli, her zorluğa karşı dimdik durup mücadele etmeni nasıl unuturuz ki? Her gidiş gibi sizlerin gidişi de bizleri çok zorladı. Ama aynı günde gidişiniz bizleri olması gerekenden çok daha fazla zorladı. Direnişin 81. günü (20 Şubat) gidişinizin unutulmayacak tarihidir.
Vietnam, Stalingrad ya da Dimdim Kalesi... Tüm çarpıcılığıyla 21. yüzyılda Sur Direnişi de yeniden ayaklanan ezilenlerin tıpkı efsane direnişlerde olduğu gibi aldıkları tarihi kararlarla başladı. Sonuç ne olursa olsun bazen alınan kararlar daha baştan sonuca hükmetti. Son biline biline, evrenin en değerli hediyesi olan insan varlığının bedel verilmesi uğruna bir avuç insanın halkına duyduğu aşk, davasına duyduğu büyük inanç, halklara kazandırdı. Sonra bu direnişler hikaye oldu. Bu hikayeler, yol gösteren birer bayrağa dönüştü.
Şimdi bu hikayeler halkların tarihin sınavlarında yüzleştiği en sert sorulara yanıt oluyor. Doğru cevap vermek için birer işaret olan bu destansı direniş, Kürt halkının kendi özgür geleceğini inşa etme konusundaki kararlılığını anlatıyor. Ve yüzyılın tüm küstahlığıyla zalimlerin Kürtlere sorduğu “Teslim olup diz çökecek misiniz?” sorusuna, Surların kara taşlarına çarpa çarpa büyüyen bir sesle, “Ne olursa olsun direniş zafere götürür” cevabını veriyor.
BİTTİ
Doğan ÇETİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder